Netanyahu’nun yeni çıkmazları: Trump’la gerilim derinleşiyor
Trump’ın ikinci döneminde Orta Doğu’da temellerini atmak istediği yeni düzen ve Netanyahu’nun İ’deki geleceği üzerinden bu yeni plana tavizsiz bir şekilde karşı çıkması bu gerilimin kaynağı olarak gösterilebilir.

İٲԲܱ
Özgür Dikmen, Netanyahu’nun Trump ile bozulan ilişkilerinin perde arkasını ve giderek azalan meşruiyetini AA Analiz için kaleme aldı.
***
İ Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun uzun siyasi hayatının en sıkıntılı dönemi Aralık 2022’de başladı. Netanyahu, İ tarihinin en sağcı hükümetini kurmasının ardından İ Anayasa Mahkemesi'nin yapısında değişikliğe gitme planlarından ötürü Ocak 2023’ten itibaren toplumun çeşitli kesimlerinden yoğun protestolarla karşılaştı.
AA'nın WhatsApp kanallarına katılın, önemli gelişmeler cebinize düşsün.
🔹 Gündemdeki gelişmeler, özel haber, analiz, fotoğraf ve videolar için
🔹 Anlık gelişmeler için
Her ne kadar krizin başlangıcı olarak genellikle 7 Ekim kabul edilse de Ocak 2023’ten itibaren İ ordu kurmaylarıyla yaşanan ve daha önce benzeri görülmemiş boyutlara ulaşan gerilim, 7 Ekim’e giden sürecin temel belirleyicilerinden biri oldu. Devlet içerisinde ciddi ayrışmalara yol açan süreç, Netanyahu’ya istihbarat akışının bilinçli olarak sekteye uğramasıyla sonuçlandı.
7 Ekim sonrasında Netanyahu’nun siyasi kaderi, onu bir ulusal güvenlik sorunu olarak gören ordu kurmayları ve Benny Gantz gibi ordu kökenli siyasetçiler ile savaş ortamında yükselen sağcı dalgadan faydalanarak Netanyahu’yu siyasetten silmek isteyen Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich gibi radikal sağcıların tehditleri arasında sıkıştı.
Netanyahu köşeye mi sıkışıyor?
Netanyahu bu süreçte çeşitli hamlelerle siyaseten sağ kalmayı başarmış olsa da İ siyasi sahnesinde çok bir şey değişmiş değil. Ancak eski ABD Başkanı Joe Biden yağmurundan kaçarken Donald Trump dolusuna tutulmuş daha zayıf bir Netanyahu var.
Biden’ın başkanlığının son aylarında, İ’in Gazze’de yürüttüğü katliam ve işgale yönelik ABD’den temkinli bazı eleştiriler ve ağır bombardıman ekipmanlarının teslimatının durdurulması gibi sınırlı kısıtlamalar gelse de İ yoğun askeri ve mali desteği almaya devam etti.
Bu sınırlı kısıtlamalara rağmen Netanyahu, Kasım 2024’te Trump’ın ABD Başkanı seçilmesini kendisi için mutlak bir kurtuluş olarak görmekteydi. Trump’ın ilk dönemi, İ’in ABD’den rekor düzeyde mali, askeri ve diplomatik destek aldığı; Kudüs’ün başkent olarak tanındığı ve Abraham Anlaşmaları gibi adımlarla bölgenin en zengin aktörleriyle bir araya gelerek diplomatik gücünün zirvesine ulaştığı bir dönem oldu.
Dolayısıyla Trump’ın ikinci dönemi hem Netanyahu hem de bölgedeki diğer aktörler tarafından İ’in bölgedeki gücünün yeni zirveler göreceği bir dönem olarak beklenmekteydi. Durum bir yönüyle beklendiği gibi de oldu. Trump, Biden’ın teslimatını durdurduğu ağır bombardıman ekipmanlarının yeniden gönderilmesinin önünü açtı ve başkanlığının ilk iki ayında, ABD Kongresi’ni baypas ederek toplam 12 milyar dolarlık silah yardımında bulundu. Ocak 2025 sonrasındaki bu gelişmeler, ABD ile İ arasındaki ilişkilerin genel seyrinde olağanüstü bir duruma işaret etmese de aynı dönemde Trump ile Netanyahu arasında bir gerilimin ortaya çıkmasına sahne oldu.
Trump’ın ikinci döneminde Orta Doğu’da temellerini atmak istediği yeni düzen ve Netanyahu’nun İ’deki geleceği üzerinden bu yeni plana tavizsiz bir şekilde karşı çıkması bu gerilimin kaynağı olarak gösterilebilir. Trump’ın ilk başkanlık dönemiyle ikinci başkanlık döneminin ilk diplomatik ziyaretleri iki dönem arasındaki ciddi farklılıklar da bahsi geçen gerilime ışık tutuyor.
Mayıs 2017’deki ilk diplomatik turunda Suudi Arabistan ve İ’i ziyaret eden Trump, Suudi Arabistan’da Abraham Anlaşmalarının temellerini atmıştı. O dönem İ için büyük bir destek olan bu ziyaretten kısa bir süre sonra da Kudüs’ü İ’in başkenti olarak tanımış ve ABD elçiliğini Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararı almıştı.
Trump 13-16 Mayıs arasında gerçekleştirdiği ikinci döneminin ilk diplomatik ziyaretinde yine Orta Doğu’ya yöneldi. Ancak bu ziyaretin 2017’deki ilk ziyaretle arasındaki farklardan en büyüğü İ’e programında yer ayırmaması oldu. Bunun yanı sıra, Doha’yı ziyaret ederek yakın zamana kadar Hamas’a açık destek vermesiyle öne çıkan Katar’a giden ilk ABD Başkanı olması, Trump’ın İ’e yönelik tutumundaki değişimin işaretlerinden biri olarak değerlendirildi.
Bunlara ek olarak, ABD’nin Suriye’ye uyguladığı yaptırımları kaldırdığını ilan etmesi ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman’ın ev sahipliğinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çevrim içi katılımıyla Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile yapılan görüşmenin ardından yapılan olumlu yorumlar, İ’de, özellikle de Netanyahu cephesinde paniğe yol açtı.
Trump’ın Aralık 2024’ten bu yana birlikte çalışmayı gözden geçirdiği ve Mayıs 2025 itibarıyla tamamen ikna olduğunun işaretlerini verdiği Şara’yı, İ güvenlik bürokrasisinin hala bir el-Kaide üyesi olarak değerlendirmekte ısrar etmesi, İ’in bölgedeki yeni durumu algılamakta zorlandığının işaretleri olarak görülebilir. Trump ve Netanyahu arasındaki anlaşmazlığın tam olarak ABD’nin kurmaya çalıştığı yeni bölgesel düzlemden kaynaklandığını söylemek mümkün.
Bir yandan Gazze’de ateşkes için İ’den net bir yol haritası isteyen Trump, diğer yandan İ’den bağımsız olarak Umman’ın arabuluculuğunda İ’la nükleer müzakereler yürütmekte. İ’e füze saldırıları düzenleyen 365bet籭’deki Husilere dönük ABD hava saldırılarını 6 Mayıs’ta sona erdiren Trump, Husiler ile ABD gemilerine saldırmayacaklarına dair yine Umman’ın arabuluculuğunda bir anlaşmaya vardı fakat İ’e Husi saldırıları anlaşmanın kapsamı dışında kaldı.
ABD-İ ilişkisinde derin çatlaklar
Suriye dosyası, Trump ile Netanyahu arasındaki anlaşmazlığın en kilit konularından biri. Amerika’nın sıcak çatışmanın dışında kaldığı bir ortamda, Suriye’de iç savaşın sona ermesini ve düzenin tesisini önemseyen Trump, Türkiye’nin bu süreçteki ana rolünü çeşitli vesilelerle vurguladı.
Suriye’ye hava saldırılarında bulunan, kendisine yakın çeşitli Dürzi ve Alevi gruplar üzerinden Suriye’yi istikrarsızlaştırma girişimlerinde bulunan, Suriye’deki askeri üsleri Rusya’nın kontrol etmesine dönük çağrılarda bulunan İ’in Türkiye’yle savaşın eşiğine gelmesi Trump ve Netanyahu arasındaki ilişkileri geren bir diğer gelişme oldu.
Zira İ Suriye’de düzen kurucu herhangi bir hükümetin kontrolü ele almasından çok, kaotik bir durumun devamını ve ileride Suriye’nin bölünmesini kendi çıkarları için en uygun durum olarak görüyor. Bu bağlamda İ, tıpkı Irak Savaşı dönemindeki gibi bölgede ABD’nin güçlü bir askeri varlık göstermesinin İ’in güvenliği açısından hayati olduğunu öne sürüyor.
Buna karşıt olarak, Orta Doğu’da askeri müdahalesini gerektiren herhangi bir durumun ortaya çıkmasını istemeyen ABD, Suriye’de istikrar ortamının oluşumu için Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan gibi aktörlerle yapıcı bir diyalog sürdürüyor.
ABD-İ ilişkilerinin en önemli gündem maddelerinden birinin İ olduğu bilinen bir gerçek. Bu konudaki son gelişmeler ve Trump’ın açıklamaları İ ve ABD’nin İ’a saldırı konusunda ayrışmaya başladığını gösteriyor.
İ’a karşı şahin tutumuyla bilinen ve Trump’ın bilgisi olmaksızın Netanyahu’yla İ’a saldırı konusunda görüşmeler yapan Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz’un 1 Mayıs’ta görevden alınması bu bağlamda en kritik dönemeçlerden biri.
Waltz’un ardından Ulusal Güvenlik Konseyi kadrosunda geniş bir değişime gidilmesi de sanılandan daha köklü bir değişimin işareti olarak yorumlanıyor. Bütün bunların 12 Nisan’da Umman’da başlayan ABD-İ görüşmelerinden sonra gelmesi İ’in süreci manipüle etmeye çalışmasının bir sonucu olarak düşünülebilir. Nitekim İ’in İ’ı vurma planları yaptığına dair istihbarı raporların sonucunda, Trump İ’in İ’ı vurabileceğini ama bu konuda yalnız olduğunu belirtti.
7 Ekim’den bu yana İ toplumuna Gazze’yi yok ettiğini göstermek ve böylelikle radikal sağcı partilere oy kaptırmamak adına açık bir soykırıma imza atan Netanyahu, en yakın müttefiki ABD’nin Orta Doğu sokağındaki itibarını da toparlanması imkansız bir şekilde ateşe attı.
Trump’ın Orta Doğu turu yatırım toplama ve silah satışı kadar bir hasar tespit çabası olarak da görülebilir. Nitekim İ’i ziyaret etmeyişi, Katar’a gidişi ve Şara ile görüşmesine ek olarak İ ve Husiler ile diplomatik çözüm arayışında olması ve en nihayetinde Waltz gibi şahin isimleri uzaklaştırması ABD’nin Orta Doğu politikasında sürdürülebilirliği belirsiz ama sert bir dönüşe işaret ediyor.
Netanyahu’nun ise radikal sağın ateşini körükleyerek geldiği bu noktadan dönüp Trump’ın istediği çizgiye gelebilmesi çok olası görünmüyor. Netanyahu ya Trump’la doğrudan çatışmadan ABD’nin pozisyonuna üzeri örtük bir şekilde karşı çıkıp İ aşırı sağının liderliğine oynayarak politik olarak hayatta kalmayı deneyecek ya da fırtına geçinceye dek İ dosyasını sıcak gündem olmaktan çıkarıp Trump’la aynı çizgide buluşacak. Yine de böyle bir atmosferde Netanyahu’nun kendisine yönelen siyasi tehditleri dışarıda yeni çatışma alanları bularak defetme taktiğinin hemen her defasında işe yaradığını unutmamakta fayda var.
[Özgür Dikmen, Stanford Üniversitesi Tarih Bölümü’nde doktora çalışmalarını sürdürmektedir.]
* Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.
Anadolu Ajansı web sitesinde, AA Haber Akış Sistemi (HAS) üzerinden abonelere sunulan haberler, özetlenerek yayımlanmaktadır. Abonelik için lütfen iletişime geçiniz.